Kırlarda

Rüzgar o kadar  hafif yüzünü okşuyordu ki esiyor mu esmiyor mu? O kadar hissedemiyordu denebilirdi.Çok ağır yürüyordu, geziniyordu. Karışık otlu, çiçekli, yer yer toprağında göründüğü halı benzeri bir doğanın patikasında soluklarını doldurup yürüyordu.Ciğerlerini temizliyordu. Soluğunu kesen yaşamasını istemezcesine boğazına bastıran, artık olmayan, " kararı öyleydi" ismini bile unutulacaklar listesinde başa yazdığı birliktelikti.

Annesi söylemişti, bu günde olsa aynı lafı ederdi.
" Kır kıçını otur, ne yapacaksın oralarda? Bir eksiğin mi var? Senin canını sıkan, yediğine, içtiğine, gezdiğine, giydiğine karışan mı var?"
Öyle demişti. Bu gün olsa " Seni kovalayan mı var? Otur evinde ne işin var dağlarda tepelerde. Boğazına sarılan mı var? Nefes aldın da alma mı dedik? Otur oturduğun yerde."
Rüzgar çok hafifti. Kafası karışık, ciğerleri dolu gibiydi.Nefes alması lazımdı.Kendisini nefes alamayan insanlar gibi hissediyordu. Soluğu yetmiyordu yaşamak için. Bunalmıştı. Yavaş yürüyordu. Olmadığı kadar kendisiyle yalnız kalabilmişti.
Hep bir konser salonu sahnesinde gibi tek başınaydı, kalabalıklar vardı. Bütün gözler üstünde yalnızlığını nasıl yaşadığını seyrediyor olurlardı. Tek başına kalamazdı, bir telefon bir çağrılmışlık, bir gitmek zorunda olmalık, bir gelmeleri gerekiyor olmalar.Yağmur yağmıyor olsa da bir taze toprak kokusu genzini dolduruyordu. Güzel bir bahar sonuydu, havalar ısınacak buralara gelmek güçleşecek. Sıcak zevk vermeyecekti.  

Yorumlar